28 Aralık 2014 Pazar

Tanrılar Okulu


Bir girişim, ancak kurucusunun fikirleri ve ilkeleri kadar canlı, zengin ve uzun ömürlü olabilir.
Hep aynı olaylarla karşılaşıyorsun, çünkü sende hiçbir şey değişmiyor. Her şey benzerini kendine çeker. Cennet parçacığı cennete doğru, cehennem parçacığı cehenneme doğru yol alır.
Benlik durumlarımız uygun olayları çeker ve bu olaylar, yeniden aynı durumlara düşmemize neden olur. Sadece irade gücü bu sonsuz döngüyü, hiç sonu gelmeden kendi kendine oynanan bu oyunu durdurabilir ve kişinin varoluşunun içine düştüğü ipnotik çemberi kırabilir.
İster olumlu, ister olumsuz olsun insanın düşünceleri daima yaratıcıdır ve ortaya çıkacak bir zamanı hep bulur.
Düşüncelerimiz, yollanıp unuttuğumuz, elimizle yazılmış davetiyeler gibi onlara karşılık gelen olayları kendine çeker. Koşullar, buluşmalar, olaylar, sorunlar ve aksilikler, sürçmeler ve başarısızlıklar, yani üstü örtülü bir bizimde kendilerine yakardığımız istenmeyen konuklarımız, artık onları aklımıza bile getirmediğimiz uygun bir zamanda kapımızı çalarlar. Onların beklenilmeden ve birdenbire olduğunu sanmamızın asıl nedeni, bizim kendi durumlarımıza dikkat etmememizdir.
Beklenilmeyen, hep uzun bir hazırlık dönemi gereksinir.
İster bilinçli, ister bilinçsiz verilmiş olsun, kişinin başına kendi rızası olmadan hiçbir dış olay gelemez. Öncelikle psikolojisinden geçmeden, hiçbir şeyle karşılaşamaz. Düşünce bu yüzden çok güçlüdür. Durumlar gerçekleşmek için doğru zamanın gelmesini bekleyen olaylardır.
Karışıklık, şüphe, kargaşa, kriz, kızgınlık, umutsuzluk ve acı, hepsi büyüme sağlayabilecek mükemmel durumlardır.
Düşünceler, duygular, heyecanlar ve bütün durumlarımız, her an yolladığımız davetiyelerdir ve biz unutsak bile onlar asla karşılık gelen olayları üstümüze çekmekten geri durmazlar. Daha açık bir ifadeyle, onlar zaten olaylardır. Başa gelmeleri artık yalnızca bir zaman meselesidir. Az veya çok zaman alabilir, orada veya burada olabilir, ama kesinlikle bizi bulacaklardır.
Duygularımızla düşüncelerimizi, ayrıca belirli bir anda hissettiklerimizle yaşadıklarımızı denetleyebilirsek, yani durumlarımıza egemen olursak, varoluşumuzun dümenine geçebilir ve yazgımıza yön verebiliriz.
Evren olduğu haliyle mükemmeldir. Değişmesi gereken yalnız sensin.
Yapmamız gereken ilk görevimiz öz gözlemlemedir, düşüncelerimizle benlik durumlarımızın gözlenmesi. Tüm düşüncelerimizi, duygularımızı, tutumlarımızı, tepkilerimizi ve olayları nasıl karşıladığımızı kapsayacak bir çalışmayla kendimizi dikkatle irdelememiz, genelde insanın düşündüğü ve hissettiği olumsuzlukları ortaya çıkarmamıza olanak verecektir.
İnsanın dışarıdan alması gereken hiçbir şey yoktur, ne yiyecek, ne bilgi, ne de mutluluk. Kendisi dışında herhangi bir şeye bağımlı olmamak, onun doğuştan gelen hakkıdır. İnsan, zekası, iradesi ve aydınlığıyla kendi içinden beslenebilir.
Kişinin geçmişi, günü ve geleceği, kendi yolunda yürürken başından geçen olaylar, koşullar ve deneyimler, kendi inançlarının yansıttığı gölgelerdir. Onun varoluşu ve yazgısı, kendi yargılarıyla düşkünlüklerinin elle tutulur gözle görünür hale geçmesidir. Algıladığın, gördüğün ve dokunduğun her şey bir görünmezlikten kaynaklanır. Bir insanın yaşantısı, düşlediklerinin bir gölgesi, ilkelerinin gözler önüne serilmesi ve görünür dünyada inandığı her şeydir. Herkes, kuvvetle inandığı bir şeyin hep gerçekleştiğini görür. Kişi daima yaratır. Karşısına çıkan engeller, maddeleşen kendi sınırları, çekişmeci fikirleri ve zayıflığıdır.
Yoksulluğa inanan biri var, hastalığa  tapan biri, sürekli olarak kıtlığa ve kısıtlamaya inanan ve her şeyini suçluluk üstüne yatıran biri. İnsanların arasındaki farkı ortaya çıkartan şey, bilinçsizce bile olsa, vurmaya niyetlendiği hedefin farklı niteliğidir.
Düş var olan en gerçek şeydir.
Yüreğinde taşıdığı kızgınlık, başına gelen tüm mutsuzlukların ve felaketlerin sebebidir.
İnsanın en kötü hastalığı bağımlı olmaktır.
Dünyanın kendi yansıman olduğunun farkına vardığında, ondan özgür olursun.
Her olanın ardındaki gerçek nedenle ilgilen. Düşlenenle değil, yüreğindeki düşleyenle ilgilen. En büyük devrim, tüm girişimlerin en büyüğü, ama tek anlamlı olan, kendini değiştirmektir.
Senin dünya dediğin yalnızca bir sonuç. Gerçeklik olarak nitelediğin, düşlerinin veya kabuslarının aynadaki görüntüsü, elle tutulur gözle görünür halidir.
Dünya, senin benlik durumlarının mükemmel göstergesidir. Dünya, sen böyle olduğundan bu haldedir, yoksa sen dünya öyle olduğundan böyle değilsin.
Kendinize bir bakın! Kendinizi titizlikle irdeleyin! Her türlü şüphe ve korkunuza, daha yüreğinizde doğar doğmaz, el koyup etraflarını çevirin. Kendinize karşı zor kullanın. Kendinize mutluluk, neşe, esenlik ve zenginlik yükleyin. Dünyanın koşulları sizi mutsuz kılamaz, ama sizin mutsuzluğunuz dünyadaki tüm sefaleti yaratmaktadır. Yoksulluk aklın bir hastalığıdır.
İnsanın organları, tümü, sadece düşlemek üzere yapıldı. Bu onların doğal işlevidir. Beden besinlerden arındığında, yüz daha zarifleşir, zihin açık, hazır ve çabuktur, hücreler bile minnettar kalıp kendilerini yenilerler. Bir iyileşme süreci, bir yeniden doğuş, yani öncelikle bedende sonra olaylar dünyasında kendini gösteren oluştaki bir yenilenme işte böyle başlar.
·         Bunun sırrı şu, organlar yiyecekten arındığında, kendi gerçek ve doğal işlevlerine yeniden başlarlar, düş’lerler. Düş’lemenin gücüyle, bir insan o gün neyi isterse onu üretirler.
·         Düş ve gerçeklik arasında ne bir mesafe, ne de bölünme vardır. Aynı şekilde, var olmak ve sahip olmak, veya inanmak ve görmek arasında da hiç mesafe yoktur. Bir kişi her ne düşlerse, artık o gerçek olmuştur. Sadece, görünür hale gelmesi biraz zaman alır. Düş + Zaman=Gerçeklik
Düş, zaman içinde kendini belli eder, çünkü sınırlı anlama yetimiz nedeniyle onu görebilmek için zamana ihtiyaç duyarız. Zaman, insan için sihirli bir boya gibidir, aksi halde gözle görülmez kalacak şeyleri ortaya koyar.
Düş, var olan en gerçek şeydir. Her gerçekliğin ardında, onsuz var olamayacağı bir düş ve her düşün ardında da beden vardır. Hücrelerimiz, organlarımız düşlerler!!!
Ters giden şeylerin değişmesi: Kendine daha açık yüreklilikle baksan, bir safsata olan dünyayı değiştirme isteğinin arkasında, aslında dünyanın zaten nasıl planlandıysan öyle olduğunu anlayacaksın, tam olduğu gibi….
Dünya düşün elle tutulur gözle görünür halidir. Düşüncelerin, kendi kişisel gerçekliğini yaratır.
Herkes kendi dünyasının kaşifi ve yaşantısında başına gelen her olayın mutlak yaratıcısıdır.
Istırap, yoksulluk ve tüm felaketler hep düşlendi, kara kara düşlendi ve bilinçsizce yansıtıldı. Bunlar oluşun karanlıklarında yuvalanan, bir pantografla büyütülerek elle tutulur gözle görünür hale gelen gölgeler ve canavarlardır. Bugün insanlar bu dersi anlasalar, elbette daha samimi ve özgür olacaklar. Zamanla yalanlarının farkına varacaklar ve bir gün onu iyileştirecekler.
Bir kişi hangi yolculuğu benimserse benimsesin, ister efsanelerce olsun, ister metafiziksel, hangi kurtuluş mücadelesine girerse girsin, ister gerçek olsun, ister simgesel, hepsi bir tek hedefe yönelir, kendini bilmek! Kendini bilmek, senin hem kendinin, hem de dünyanın efendisi yapacaktır.
Herkesin görevi düşe saygı göstermek ve hiç ödün vermeden onu gerçekleştirmektir.
Bir insanın yazgısının ve bütün sahip olduklarının, bedeninin sağlığıyla sıkı sıkıya bağlantılı olduğunu öğretti. İleride bir gün bu açıklamaların ışığı altında, ekonomi ve iş idaresi alanlarında yapacağım bir araştırmanın sonucunda, bir kişinin finansal yazgısının bile kendi fiziksel mükemmelliğine, bedeninin sağlığına bağlı olduğunu ortaya çıkaracaktım.
Gözünü yükseklere diken ve o yoldaki ilerleyişe kendisini kusursuzca adayan bir insan, dağları yerinden oynatabilir, görünüşte içinden çıkılmaz durumlara çözüm bulabilir ve kötü olayları kendi lehine döndürebilir.
Senin dışında hiç bir şey yok. Gördüğün ve dokunduğun dünya, yalnızca bir sonuçtur. Senin nefesini taşıyor, sen yaşadıkça yaşıyor ve öldüğünde ölüyor.
Kendini herhangi bir anda geliştirebilir veya alçaltabilirsin! Bu sana bağlıdır. Düşüncelerinin, tutumlarının, sözcüklerinin ve görünüşlerinin her biri, hatta yüzündeki en ufak kasılmalar bile tüm dünyaya, senin sorumluluk düzeyinin hangi yükseklik derecesinde bulunduğunu ve ne kadar özgür olduğunu anlatır. Bu, hem seni mucizevi biçimde bulunduğun yere yerleştiren,  hem de yazgını, ekonomini, varoluş piyesindeki rolünü belirleyen şeydir.
Bir kişinin yaşamında hissettiği her dürtü, aynı güçte ama zıt yönde etki gösteren bir kuvvetle karşılanır. Bunun adı Antagonist Yasası dır.
Herkes  bir düşleyendir. Bir düşleyen olduğundan dolayı da herkes, hem iyinin, hem de kötünün yapıcısı ve kendi kişisel gerçekliğinin yaratıcısıdır. Zaman içinde herkes, her hayalinin, her düşüncesinin ve yüreğinden geçirdiği bütün diğer şeylerin gerçekleştiğini görecektir.
Dünya bir sonuçtur, senin düşlerinin olduğu kadar kabuslarının da bir yansımasıdır. Cennet de olabilir, cehennemde, Nerede yaşamak istediğine sen karar vereceksin.
Tek düşmanın senin içindedir. Dışarıda, ne sana zarar verebilecek, ne de bağışlaman gerekecek bir düşman vardır. Antagonist senin en değerli müttefikindir. Kendini geliştirmen, mükemmelleştirmen ve bütünleştirmen için bir araç, oluşun yüksek bölgelerine erişmek için tek giriş anahtarıdır.
  Bağışlama yalnızca yüreğinde olabilir. Dışında kusursuz biçimde savaşların en amansızını yapmak zorundasın, ama ona inanmadan.
Daima engellerle ve bizi devam etmekten caydırmaya çalışan iç seslerle karşılaşırız, arzularımızın gücünü, emellerimin açıklığını, hazırlığımızı ve kararlılığımızı sınayan fiziksel ve psikolojik hasımlar. Bir kapı kapanır, bir başka kapı açılır.
Yaşamda bize karşı çıkıyor görünen her şeyi ve bize yapılan her saldırıyı, ileri gidebilmek için bir itme kuvvetine çevirmemi sağlayan bir savaş sanatında eğitiyordu.
İster bir insan, ister bir olay biçiminde görünsün, Antagonistin, sendeki her boşluğu, her eksikliği, her zayıflığı veya  her korkuyu göstermek, senin hazırlık noksanlıklarını, günahlarını, eksikliklerini, hatalarını ve kendine koyduğun sınırları hiç ödün vermeden açığa vurmak gii hoşlanılmayan bir görevi vardır.
En nefret ettiğimiz öğretmelerimiz bize en çok verenlerdir.
Yaşam stili bilinçlidir. Elinde avucunda olan her şeyi, hatta olmayanları, daima kendine yatır! Böylece yaşamının her anlamda zenginleştiğini ve genişlediğini göreceksin. Sen kendine yatırırsan, yaşam da sana yatırır.
Bir gün bahçede yürürken bir dikene basarsanız, teşekkür etmeyi asla unutmayın.
Her insan, isteği ile, bunun gerçekleşmesi arasında, karşı koyan bir gücün varlığını hisseder, bir tür evrensel sürtünme kuvveti.
Yaşamınızda bir şey yapmak isterseniz, insanların Antagonist diye nitelediği zıt bir kuvvetle karşılaşmak zorundasınız. Ne var ki, Antagoniste ilişkin ancak çok az kişinin bildiği bazı sırlar var. Antagonist bizi ölçerek değerlendirir. Bizim AIM imizi, yani amacımızı ölçer, düşümüzün büyüklüğünü.
Hiç kimsenin, kendinden büyük amacı olamaz. Sıradan bir insan bir apartman dairesi düşler, bir başkası bir villa düşleyebilir, ama Versailles Sarayını ancak bir kral düşleyebilir.
Kısıtlamalar olmadan herkes en büyük düşleri besleyebilir veya en büyük arzulara demir atabilir. Kişinin yaşamdan ne isteyebileceğinin maksimum sınırını benliğinin genişliği belirler, bu onun tüm isteklerinin tepe noktasıdır. Aynı zamanda bu onun bütün sahip olabileceklerinin ve alabileceklerinin de sınırıdır.
Antagonist, düşüncelerinizle duygularınızın boyutlarının en hassas ölçeğidir. Kuvvet açısından bizden asla üstün olmamasının nedeni de budur. Zalim, tehdit edici veya yenilmez görünse bile, Antagonistle karşılaşmamız daima bir düellodur ve her iki taraf da birbirlerine denk olacak şekilde dengelenmiştir.
Göründüğü kadarıyla, insan yalnızca kendi dışında engeller, düşmanlar ve zorluklarla yüz yüze geliyor. Antagonist, aslında içimizdeki bir gölgenin yani bizim bilmediğimiz ve bilmek istemediğimiz karanlık bir kısmımızın elle tutulur gözle görünür hale geçmesidir. Bir saldırı, bir zorluk veya bir sorun olarak önümüze çıktığında şaşırırız. Oysa o uzun bir zamandır hep orada, bilincimizdeydi. Önemseyip dikkat edilmediği için, küçücük bir semptom, kötüleşmek için yeterinden fazla zaman bulur ve bizim onu tanımadan yetersiz kalabarak bir şey yapamamamız nedeniyle büyük bir tehlike haline gelir. İşte sırf bu nedenle daha bilinçli bir insanlık , mahkeme salonlarına büyük harflerle “Kurban daima suçludur” yazacaktır.
Beklenilmeyen hep uzun bir hazırlık dönemi gereksinir, oluşta, kendi durumlarımızda uzun bir kuluçka dönemi. Dolayısıyla, içindeki Antagonisti tanı, onu uyum içine getir, bütünlüğünü sağla. Kendini bütünleştirmek, “yüreğinde kendini bağışlamak” demektir. Parça bütüne katılır. Bu “kaybolan oğlun dönüşü” gibidir. Bu düşmanını sev dir. Böylece, yaşam sana hep evet diyecektir. Sana diğerlerinin şans dileyeceği, sürekli bir bereket kaynağı olacaktır.
Geleceği biçimlendiren kişilerin, dipsiz karanlıkların içine atlamaya, oluşun en karanlık yerlerine girmeye, gölgelerin, hayaletlerin ve korukların karşısına dikilip yüzleşmeye cesaretleri vardır, çünkü, bütün bunların bir gün elle tutulur gözle görünür hale geçip karşılarına hasımlar olarak çıkmadan önce alt edilmeleri gerektiğini bilirler. Arzularını herhangi bir zorluk veya sorunla karşılaşmak zorunda kalmadan gerçekleştirmenin tek yolu budur.
O dakikadan itibaren sen biletleri değil, dünyanın betimlenmesini desteklemek için mümkün olan yolları aradın. Her şeyin gerçekten öyle ve başarmanın olanaksız olduğu inancını güçlendirmek için aradın. Her girişiminden sonra, yani seni daha kapıyı çalmadan orada bekliyor olduğuna inandığın “hayır”ları aldıktan sonra, başarısızlık kehanetini doğrulamak ve kendi sözverini yüceltebilmeni sağlamak için boyun eğdin.
Sıradan insan, asla kendi ilk ve eşsiz düşünü değil, sadece kendisine betimlemeni düşler. Çünkü kendisine erişemez. Kendisini bilmez.
Düşlediğin her şey gerçekleşir.
Kendini bilmeye başlarsan, dünyanın neden bu halde olduğunu da anlayacaksın. Sen artık dünyanın neden bu halde olduğunu biliyorsun, çünkü onu sen düşledin.
Endişelenmek, şüphelenmek ve ıstırap çekmek, yoksul insanların uğraşlarıdır.
Endişelenmek, şüphelenmek, korkmak ve ıstırap çekmek oluştaki bir çatlağın gösterilmesi ve olaylar dünyasında bir süre önceden başlayan felaketlerin semptomlarıdır.
İnanmak ve görmek, olmak ve olacak olmak gibi aynı şeydir. Zamanla inandığın ve düşlediğin her şeyin gerçekleştiğini göreceksin.
İnanmak için, bütünlük halinde ve kusursuz olman gerekir. Oluştaki en ufak bir çatlak veya şüphe gölgesi, seni ölmeleri kaçınılmaz olan yenilmişlerin, yani ananmak için görmek isteyen, cehenneme kısılıp kalmış, kendi telif haklarından vazgeçmiş binlerce kişinin arasına geri döndürecektir.
Herkes bir yaratıcıdır… Dünya bir parça sakız gibidir. Her ne düşlersen gerçekleşir.
Bir kişide görmek ve inanmak bir araya geldiğinde, o kişi yaşamında her türlü acı ve ıstırabı yok eder….
İnsan, öz gözlemleme aracılığıyla, oluşun en ücra köşelerine erişir. Gerçek bir dönüşüm ancak ozaman gerçekleşir ve kişi varoluşunun asıl anlamını ancak ozaman bulabilir.
Bundan dolayı, düşünüş şekliniz ve duygularımızın niteliği, kaçınılmaz olarak bedenimiz üzerinde bir etki yapar. Bir düşünceyi hafifletmek veya bir duyguyu değiştirmek için gösterilmesi gereken bilinçli çabalar, bedensel koşulları, hatta bedenin dış görünüşünü bile ışık hızıyla düzeltebilir.
Bir gün, dünyayı düş’ün araçlarıyla, yani düşünüş ve nefes alışla nasıl dönüştüreceğini bileceksin.
Bir kişinin nefes alış genişliği, bulunduğu sorumluluk derecesine karşılık gelir ve yapabilecekleriyle sahip olabileceklerinin tümünü belirler.
Ancak sorumlusu oldukların kadarına sahip olabilirsin.
Yaşamını genişletmek istiyorsan, aşırı uğraşlara girişmen gerekmez. Ciddiyetin ve samimiyetin gücüyle düşünüş biçimini, fikirlerini ve vizyonunu genişlet ki kazanamayacağın bir savaş olmasın.
Yalanı öldürürsen, “şimdinin gücüne olabilecek en basit şekilde girersin. Çünkü insanın doğal, kahramanca ve ölümsüz olan tek durumu, “bu an ve burada” yaşamaktır.
Herkesin, kendini içinde bulduğu koşul, başına gelebileceklerin en iyisidir. Bu fırsatı yakalamak, ona, yalnızca kendisine kalmıştır. Yaşamdaki her şey bir nedenle ve bir amaçla gerçekleşmekte ve hep sana hizmet etmektedir.
Oluştaki en ufak bir değişim, olaylar dünyasında dağları yerinden oynatır.
Bir şükran düşüncesi yolladım ve yürekten yakında onu yine görmeyi diledim.
Dans et, dans et, sürekli dans et ve varoluşunu kutlayıp kendini yürekten sev! Kendini gözle! Oluşa dikkat et! Yaşantından geriye gerçek olan şeylerin kaldığını ve yanılsama olan her şeyin ortadan ebediyen kalktığını göreceksin.
Öz gözlemleme, benlik durumlarıma dürüst bir bakış, daha yüksek bir saygınlık düzeyini hissetmek ve olanaklarıma yeniden güvenmek, yaşantımda sadece birkaç hafta öncesinde olanaksız sayacağım değişimleri üretmeye başladı.
Bir gün, yapıt değil, sanatçı, düşlenen değil, düşleyen, yaratılan değil, yaratıcı olduğunu ve her şeyin senin hizmetine verildiğini anlayacaksın. Ondan sonra artık bağımlı kalamazsın. Dünya, sen bu halde olduğun için böyledir. Yoksa sen dünyadan dolayı bu halde değilsin.
İnsanın çevresinde gördükleri, yani dışındaki gerçeklik, geçmiştir. Senin “şimdi” olarak nitelediğin şey, aslında gecikmeli bir yayımdır.
Elinle tuttukların, gözünle gördüklerin ve tam şu anda meydana geldiğine karar verdiğin olayların hepsi, bütün bunlar uzun zaman önce kaydedildi. Gerçekleşebilmek için, varlık düyasındaki bir başka boyutta, yani senin durumlarında rızanı aldılar. Yaşamdaki olaylar, zamanın görünür hale getirdiği katılaşmış benlik durumlarıdır. Sen onların içindeyken, olaylar olduğu sırada, onların hemen gözlerinin önünde gerçekleştiklerine inanır, yepyeni ve ilk kez başa gelen şeyler oldukları yanılmamasına düşersin. Oysa ki onlar sadece çok küçük farklılıklarla kendini tekrarlayan geçmişinin yansımalarıdır.
İnsanın gelecek olarak nitelediği, aslında geçmişinin arkadan görünüşüdür. Kişinin yaşamını yönetmesinin tek yolu “bu an ve burada”  ilkesinin içindedir. Bir insan, ancak hiçlikle sonsuzluk arasında asılı duran şu anı yöneterek, “yapabilir” ve gerçek bir yazgıyı hak edip onu biçimlendirerek üstün bir düzende olaylar yaratabilir.
Maalesef beni o fırsatı yakalamaktan alıkoyan bozuk sağlığımı suçlayacaktım. Ertesi sabah yansıtmak üzere bütün bunlar hazırlanmıştı.
Sağ böbreğindeki taşları düzenleyip, zevkine uygun şekilde yerleştirmekte kullandığın basitliği, uyum ve başarıyı istemekte ve hatta elde etmekte de kullanabilirdim.
Uygunluk için, bedenin ve kişisel dünyamızın ne denli itaatker olduğunun ayırtına varılması, ister iyi olsun ister kötü, düşüncelerimizin yaratma yetisinin ne denli güçlü olduğunun keşfi.
Evren bana bağımlıydı! Dünya, bu oda gibi, apaydınlık olabilir, ama onu ışıklandırmayı beceremezsem alaca karanlıkta da kalabilirdi. Dünya, sen böyle olduğun için bu haldeydi.
Varoluş, içinde bulunduğun durumu meydana seren en korkunç maskesini takıp, sen her neredeysen oradan seni çıkartmaya gelir. Korktuğun şey nedir? Yoksullaşmak mı? Terk edilmek mi? Sağlığını, evini veya işini yitirmek mi? İşte varoluşunun seni korkutmak için takınacağı maske odur. Bir kişi, her neden korkuyorsa, sokakta başına gelecek olaylarda o korkusu elle tutulur gözle görünür hale gelir. Geçilmeyen sınavlar gibi, er ya da geç onlarla yeniden karşılaşmak zorunda kalacaktır.
Yalnızca bahiste her şeyini kendi üzerine sürebilen bir kişi, yani soran, tüm gücüyle değişmeye çalışan ve bunu “isteyen” biri başarabilir. Sıradan insanların gözünde, aşırı atılgan, yüksek risk altında yaşayan, hatta bilinçsiz bir kişi gibi görünse bile, bütünlük ve sadeliğin yönlendirdiği bir kişiye sürekli olarak bir “kurtuluş duygusu” eşlik eder. Aslında hiçbir şeyi riske atmadığını bir tek o bilmektedir. İş hayatındaki en korkutucu girişimlerde, bu doğruluğa sahip olan kişiye hiçbir şey saldıramaz ve o başarısız olamaz. Tuttuğu her şey altına dönüşür ve çoğalır. Her koşulda, hatta en umutsuz olanlarla bile her zaman çözüm bulur. Olaylarla koşullar onu hep haklı çıkarır, çünkü o kendisi çözümdür.
Sıradan insan, kendini sürekli tehdit altında hissetmesine ve daima birisinden veya bir şeyden korkmasına rağmen, aslında dışarıda ona zarar verebilecek ne bir şey, ne de herhangi bir kimse vardır. Dünya, kendi “düş”ümüzü veya kabuslarımızın yansıması ve elle tutulur gözle görülür hale gelmesidir.
Dünya bir cennet de olabilir, bir cehennem de. Nerede yaşayacağına sen karar vereceksin. Korkularından kendini kurtar! Korkusuzluk, mutlak doğruya ve bütünlüğe geçilen kapıdır, ama göstereceğin hiçbir çaba seni korkusuz kılamayacaktır. Korkusuzluk, sen korkacak hiçbir şey olmadığının ayırtına vardığında kendiliğinden gelecektir.
Her ıstırabın, korkunun, şüphenin, belirsizliğin ardında yıkıcı bir düşünce vardır.
Taş oluşumu, gerçek hastalığa geri gidip, onu iyileştirecek bir yol bulabilmeyi sağlamak için yalnızca bir semptom ya da bir işaret göstergesiydi. Onları dinleyip hastalığın gerçek nedenine dönmediğimiz zaman, hastalığın kötüleştiğini, semptomların çok daha bezdirici bir ıstıraplı hale geleceğini anlattı.
Biz insanların kendi yaşamlarında bile, her an, gidilebilecek yalnızca iki yön vardır, ya yukarı, ya da aşağı, bunu gelişme yasası denir. Yukarı doğru bir zorlama olmadan, yani daha fazlası olmayı arzulayan özel enerji olmadan, yaşam bulunduğu erden geri döner ve çürür.
İnsanın inandığının aksine, ilk önce korku gelir ve ardından korkulacak şeyi seçeriz.
Korkuyu fırsata dönüştür! İnanın yalnızca iki duygusu vardır. Korku ve sevgi. Bunlar birbirinin zıddı değildir. Bunlar oluşun farklı düzeylerindeki aynı gerçekliktir. Korku çürümüş sevgi, sevgi yücelmiş korkudur.
Hastalık yoktur. Beden asla hastalanmaz. Yalnızca oluşta neyin eksik olduğunu gösteren sinyaller gönderip semptomlar üretebilir. Hastalıklar yoktur, yalnızca iyileştirmeler vardır.
Şimdiye dek bağımlı biri olarak yaşadın ve sorumsuzluklarda görülen hastalıkları taşıdın. Böbrek hastalığı bunun belirtilerindendir ve hastaları bu nedenle bağımlıdırlar. Böbreklerden hastalanmak, ortada iletişim  sorunları bulunduğu anlamına gelir. Önce kendinle, sonra başkalarıyla…
Bir kişi,nefes alışının ve akciğerlerin aracılığıyla, hem duygularını denetim altına alabilir, hem de korkuyla savaşabilir.
Olaylar dünyasında, yani karşılıklar dünyasında kesinlikle çözümle karşılaşamazsın. Çözüm, sorunla aynı düzlemde değildir. Çözüm yukarıdan gelir, ama senin istediğin zaman değil. Çözümler dünyasına erişebilmeyi bilmek gerekir. Oluşta yükseldiğinde sana bulanık görünen her şey açıklık kazanır ve geçit vermez dağlar olarak görünen sorunlar, kolay tümseklere dönüşür.
Düzeltmek, her şeyin olduğu gibi kalmasını isteyenlerin, yani eskimiş, canlılığı kalmamış bir düşünüş yolunun tiryakisi olanların parolasıdır. Dünyanın dışarıdan düzeltilebileceğine inanmak, ondaki kötülüğün kökleriyle karşılaşmaya gücü olmayan insanlığın körü körüne bir inanışıdır.
Çözüm asla zaman içinde değil, dikey zamanda, yani zaman dışındaki zamandadır, düşünüş niteliğinde ancak bir anda gerçekleşebilecek bir yükselmede. İnsanlık, yazgısını ancak hiçlikle sonsuzluk arasında asılı duran şu anı yöneterek biçimlendirebilir ve üstün bir düzende olaylar yaratabilir.
Onları kollamak, sevmek ve onlara hizmet etmek gerçek bir önderin boynunun borcudur. Bir  kuruluşta en uzaktaki hücrelerin bile gözetilmesi gerekir, çünkü onlar bu sayede gelişirler ve ilerleyişleri hızlanır.
Yaşamlarına dokunan gerçeklikleri meydana getiren sanatçılar, kişilerin kendileridir. Dünya, kendi yaşamımızın hayaletlerini üzerine yansıttığımız dev bir ekrandır. Bizim dışımızda, yazgımızı etkileyebilecek, bilinen veya bilinmeyen, doğal veya doğaüstü hiçbir kuvvet yoktur. Her ne olursa olsun, bir olayın, ortaya çıkmadan önce mutlaka bizim onayımızı alması gerekir.
Bir insanın yapabileceği tek plan, kendisini geliştirmek, kendi düşünü beslemektir. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Bir tek korku zerresinin bile terk edilmesi, dağları yerinden oynatabilir ve seni olaylar dünyasına bir dev görüntüsünde yansıtabilir.
Planlama, bir tür şeytan çıkarmadır, yani gerçeklikten bir kaçış. İnsan gelecek korkusunu, planlarla programlardan oluşan ritüeller aracılığıyla, beklentilerin aldatıcı güvenliğinde hafifletir.



Posted via Blogaway

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder