6 Mart 2015 Cuma

Parfümün ortaya çıkış hikayesi









Parfüm, latince, kokulu duman anlamına gelen “perfumum” kelimesinden geliyor. Tarihi ise oldukça eski:
Günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce, Mısırlılar güneş tanrıları Râ için güneşin doğuşundan batışına dek kokulu otlar yakarlardı.
Ölülerini ise kokulu yağlar kullanarak mumyalar, mezarlarına parfüm şişeleri ve kokulu kremler koyarlardı. Nitekim, yapılan kazılarda Mısır Firavunu Tutankhamon’un mezarından parfüm şişeleri ve krem vazoları çıkarıldı. Mısırlılar günlük hayatlarında ise kokulu yağlar ve pomatlar kullanırdı. Bunlar içinde en çok tercih ettikleri “kyphi” adını verdikleri kokulu bir yağdı. Kyphi, bal, şarap, pirinç, mersin çiçeği, safran, katırtırnağı ve ardıç özlerinden oluşan bir karışımdı. Nefertiti yasemin banyosu yapar, banyodan sonra vücuduna sandal ağacı, amber ve ender rastlanan çiçek özleri sürerdi.

Çağdaş niteliklere sahip ve bilinen ilk parfüm 14. yüzyılda, 1370 yılında yapıldı ve güzelliğiyle ünlü Macar kraliçesine atfedildi. Esans ve biberiye yağı ile alkol karışımından elde edilmiş, lavanta yağı ile zenginleştirilmiş bu karışıma özel bir isim verilmesi de unutulmamıştı: “Macar Suyu”.










16. yüzyılda cam sanatının ilerlemesiyle birlikte parfümün gelişme süreci de hızlandı. O yıllarda parfümün en çok üretilip tüketildiği ülke Fransa idi. Fakat parfümün vücuda sürülmesinin hastalıklara neden olacağı düşünülür, parfüm sadece pis kokuları maskelemek için kullanılırdı. Bu nedenle giysiler, eldivenler, mendiller, hatta mücevherler bile parfümlenirdi. Güzel kokuların endüstriyel anlamda ilk gelişmesi parfüm endüstrisinin merkezi olan Fransa’nın Grasse kasabasında olmuştur. 16 yy.2da fabrikalar eldivenler üretmeye başlamışlardı ve sonraları parfümlü eldivenler üretmişlerdir. Bu üretimde (1547-1559) Fransa Kraliçesi Catherine De Medici’nin kokulu eldivenlerinin popülerliği etkili olmuştur. Fabrikalar da bu yönde çalışmalarını arttırmışlardır. Kullanılan kokular arsında misk,kehribar gibi kokular gelmekteydi.









Batılılar yeni kokular üretmek konusunda sınırların ötesinde maddeleri denediler. Bunların arasında ağaç gövdeleri, tahtalar, meyve kabukları hatta hayvansal kaynaklardan yararlanmaya çalıştılar.





Fransız parfümleri özellikle K.Afrika, Mısır ve Tunus’ta oldukça fazla miktarda üretilir ve bu ülkeler Fransız parfümerisinin adeta temsilcilikleri gibidir. Pek çok klasik koku için temel olan çiçeksi yağ içerenler: gül, yasemin portakal çiçeği ve petitgrandır








17. ve 18. yüzyıllarda, parfüm endüstrisi oldukça gelişti. Özellikle Fransa'nın Grasse bölgesi parfüm endüstrisinin kalbi, merkezi haline geldi.














Fakat daha özel olan koku karışımları İtalya’da keşfedildi. 1792 yılında portakal yağı, limon, Fransız lavantası ve bergamot gibi karışımları ve Mısırlılarında bilgilerini kullanarak İtalya’ya ait olan ünlü kolonyayı bulmuştur.






Böylece parfüm endüstrisini meydana getiren ilk adımı kolonya olmuştur. Fransa’nın kokuları daha sonraları Almanya’da üretilen “4711 Glockengasse Kolonya” yaratımında etkili olmuştur.


20. yüzyılda parfümler muhteşem şişeleriyle birer sanat eseri halini aldı. Parfümler vücut kokularını bastırmak için değil, kişiliklerin altını çizmek için kullanılmaya başlandı ve çağdaş yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.

Endüstri Devrimi'nden sonra üretilen 'naylon' kokular

Kokuya dair en eski bilgiye Mısır'daki antik mezarlarda rastlanmış. O günlerden 19. yüzyıla kadar hep doğal malzemelerden yararlanılarak koku üretilmiş. Kimya alanındaki gelişmeler neticesinde ise bu kokuların yerini bugün hepimizin kullandığı petrol ve kömür türevlerinden oluşan yeni kokular almış: "19. yüzyılda koku zevklerinin değişmesi ile kimya alanında yaşanan yenilikler, modern parfümcülüğün temelini oluşturan gelişmelerdi. 1830'lardan başlayarak doğal kokular üzerinde araştırma yapan kimyagerler, ilk olarak bitkilerden elde edilen uçucu yağlar içindeki maddeleri izole ettiler. Bu koku moleküllerinin sentetik olarak üretilebilmelerinin önünü açtı. Gelinen nokta kimyagerleri bu esansları, bitkiler yerine petrol ve kömür türevlerini kullanarak elde etmek konusunda gayretlendirdi."






Napolyon ve 2. Abdülhamit'in gözde kokusu: Kolonya / Eau de Cologne

Osmanlı topraklarına II. Abdülhamit döneminde gelen ve padişahın ve kızlarının gözdesi olan 'Eau de Cologne' Napolyon'un da en çok tercih ettiği koku imiş. Her sabah Napolyon'un başına ve omuzlarına bir şişe dökülen Eau de Cologne'nin mucidi ise bugün bile bilinmiyormuş: "Eau de Cologne yani kolonya, ilk geliştirildiği yıllarda, tıbbi amaçlı kullanılıyordu. Biberiye, portakal çiçeği, bergamot ve limondan oluşan karışım mide rahatsızlıklarında şeker üzerine damlatılarak alınıyordu. Kim tarafından icat edildiği konusunda yıllar sonra bile görüş birliğine varılamamış olan Eau de Cologne, tuvalet amacıyla kullanılmaya başlandıktan sonra bir devrim yüzyılı olan 18. yüzyılda adeta bir çığır açar. Sınıf savaşımının en keskin biçimde yaşandığı yıllarda yükselen burjuvazi karşısında, ağır ve pahalı parfümlerle özdeşleşen aristokrasi yenik düşünce, ağır kokuların da itibarı azalır. Eau de Cologne gibi hafif ve ferahlatıcı kokular, sadeliğin ve saflığın simgesi haline gelir ve burjuvazinin gözdesi olur."









Osmanlı'nın parfümü: 550 yıllık tarihi olan billur şişeli 'buhur suyu'

Buhur suyu yaklaşık 550 yıl öncesine uzanan, terkibi ve yapılışı hakkındaki bilgileri günümüze ulaşabilmiş önemli bir Osmanlı parfümü. Sandal, aselbent, kalenbek ve öd ağacı gibi tütsü olarak yakılan maddelerin gül suyu içinde kaynatılmasının ardından misk ve çiçek suyu eklenmesi ile elde edilen Osmanlı'ya has bu güzel koku Ramazan ayında bir törenle sunuluyormuş: "Tanzimat'tan evvel Topkapı Sarayı'nda, fetihten beri devam eden gelenekle her yıl Ramazan ayının on beşinci günü geçtikten sonra, padişaha 'buhur suyu' takdim olurunurdu. Enderun'da Seferli Odası'nda imal edilen buhur suyu padişahtan başka saray mensuplarına, vükelâya, hareme, ulemaya zarif billur şişeler içinde dağıtılırdı."




Gül suyu ve gül yağının kullanımı, Türk koku tarihinde hep yaygındı. Gül suyunu serpmek için şişkin gövdeli, ince uzun boyunlu cam, gümüş, tombak ya da porselen gülabdanlar kullanılıyordu. Bugün kimi cami önlerinde rastladığımız seyyar esans satıcıları da Osmanlı İmparatorluğu döneminde çok revaçtaydı.










Osmanlı’da en fazla lavanta, misk, gülyağı, ıtır, amber ve menekşe kokuları rağbet görüyordu. 1902’de tam bir ithal kokular furyası başladı. Kolonyalar ve parfümler Avrupa’dan geliyordu. Bu dönemlerde, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk itriyatçısı olan Ahmet Faruki, Türk koku tarihinde özel bir yer edindi. Hasan Etem, Pertev, Hüsnü Şevki, Şükufe, Necip Bey de dönemin önde gelen itriyatçılarındandı.





Önceleri Osmanlı topraklarında yaşayan gayri müslim grupların kullandığı alkollü kokular, sonraları zengin müslüman aileler tarafından da talep edilmeye başlandı. Bu dönemde Türk itriyatçılar çok hoş kokular ürettiği halde, zamanla uluslararası markaların güçlü imajları ve yabancı parfümlerin kolayca ithal edilebilmeleri, yerli parfümcülüğün gelişimini önledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder