19 Eylül 2014 Cuma

Polonezköy'ün Tarihçesi ...

Polonezköy-Adampol'u Türkiye'deki diğer köylerden farklı kılan en önemli öğe, tarihidir. Her şeyden önce, yalnızca bir Polonyalı veya en azından Katolik mezhebinden bir Slav, bu köyün sakinleri arasına katılabilirdi. Bunlar arasında ulusal ayaklanmalara katılmış birkaç emekli asker ve Kırım Savaşı'nda Rusya'ya karşı savaşmış Polonya tümeninin askerlerinden oluşan kalabalık bir grup bulunuyordu. Bu insanlar özgür Polonya hayalleriyle yaşamışlardı. Yurtseverlik duygularını, anılarında ve öykülerinde yaşatıyorlardı. Bunun dışında köy, Polonyalı politik göçmenlerin büyük bölümünün özgürlük isteklerinin uzun yıllar sözcülüğünü üstlenmiş olan Czartoryski'lere aitti. Bütün bu olgular, köylülerin Polonya'ya olan her şeye ilgilerini güçlendiriyor, köyün özerkliğinin korunmasını sağlıyordu.
Adampol'daki yaşam, her şeyden önce insanların güvencesine bağlıydı. Bu da, öncelikle çorak tarlaların ihya edilmesi ve evlerin inşaası demekti. Bu evreyi hemen her köy sakini yaşamak zorundaydı, sürülmüş tarla veya kurulmuş evleri başkalarından satın almak çok az rastlanan bir durumdu. 1856 yılından sonra Adampol'da tarıma dayalı bir çalışma ve dinlenme düzeni yerleşmeye başladı. Öncelikle tahıl,patates ve mısır ekimi yapılmaktaydı. Ama ağır bir çalışma temposuna rağmen yalnızca çiftçilik yapmak karın doyurmuyordu. Neyse ki, çevredeki ormanlarda çeşitli av hayvanları çoktu. Avlanma sayesinde taze et ve deri sıkıntısı çekilmemiştir. Avlanmanın, köylüler açısından önemli bir nedeni daha vardı. Özellikle yabanî domuz gibi büyük hayvan avı çok heyecan vericiydi. Av, ağır çiftçilik işlerinden sonra bir çeşit rahatlama oluyordu ve köydeki yaşantıda değişiklik demekti. Ayrıca kadınlar ormanda mantar, böğürtlen, meşe palamudu, kestane toplarlar ve bunlarla ev hayvanları, özellikle de domuz beslerlerdi. Köylüler inek, keçi,koyun, ve kümes hayvanları yetiştirirdi. Gerekli olan her şeyi Adampol'da üretmek mümkün değildi.

İstanbul'daki tereyağı, yumurta,domuz eti ve tavuk satışından sağlanan gelirle Polonez köylülerin giysi, tarım aletleri gibi gereksinimleri karşılanıyordu. Kimileri de kok kömürü üreterek ek gelir sağlıyorlardı. Köyün özgünlüğü, sıkça ziyaret edilen bir yer haline gelmesine neden oldu. Başlangıçta özellikle yabacılar geliyorlardı. Bu konukların büyük bir çoğunluğunu Adampol'e çeken neden, yabanî domuz, geyik, tilki ve çakal avı yapabilme olanağıydı. Kimilerini ise yeşillikler arasındaki ve huzur verici değişik çevre çekiyordu. Konuklar Türkiye'de hiçbir yerde rastlamadıkları bir mutfakla karşılaşıyorlardı. 1904 yılında Adampol'u ziyaret eden Çek yazar Karol Droz'a omlet, tütsülenmiş et ve ev ekmeği ikram edilmiş, yemekle birlikte iyi bir şarap ve lezzetli,soğuk,cana can katan bir su ikram edilmişti. Köy sakinleri ise çoğu zaman üzerine yağ süzülmüş patates, ekşi süt (bir çeşit kefir), etli, lahanalı patates, "jur" (bir çeşit ekşi çorba), ayrıca omlet "pierogi" (içine peynir ya da patates konan mantı), "leniwe" (kalın doğranıp suda haşlanmış hamur) yerlerdi. Pazar günü genellikle domuz kızartması yapılır ya da yabanî kuşlar yenirdi.

Adampol'da gerçekten de çok çalışmak gerekiyordu. Yaz döneminde gün doğduktan hemen sonra tarlaya gidilir, gün batarken dönülürdü. Adampollular haftanın beş günü böyle çalışırlardı. Cumartesileri ise tarlada işlerini biraz daha erken bitirirlerdi, çünkü akşamları evde ve evin çevresinde genel temizlik yaparlardı. Bütün avlular temizlenirdi. Pazar günü, Katolikler için dinlenme günüdür. Adampol'da bütün Polonya köylerinde olduğu gibi, herkes sabahları ayin için kilisede toplanırdı. Dinin, köy yaşantısında büyük bir rolü vardı; farklı dil ve farklı geleneklerin yanı sıra köy halkının Ortodoks Yunanlılardan ya da Müslüman Türklerden farklılığını vurgulayan önemli bir etkendi.

Adampol sakinleri ibadetlerinde tam bir rahatlığa sahiptiler ve dinsel hayat burada herhangi bir Katolik Polonya köyünde olduğu gibi sürdürülürdü. Dinî bayramlarda en önemlisi, Hz. İsa'nın doğum günü olan Noel bayramıydı. Bu bayramın arifesi her zaman çok gösterişli bir şekilde kutlanırdı. Önemli bir sembol olan arife gecesi yemeği, bütün yıl içinde kutlanan en büyük dinî-ailevî bayramdı. Bu ziyafet en az on iki çeşit yemekten oluşurdu. Özellikle bu bayram için hazırlanan yemekler vardı. Örneğin balık,kırmızı pancar çorbası, nohutlu lahana, "kutia" (haşhaş,buğday,fındık,bal ve üzüm ile yapılan bir tatlı) gibi. Bunun dışında sofraya her gün yenen yemelerden koyulur, hatta dolma gibi kimi Türk yemekleri de yapılırdı.

Eski bir Polonya geleneğine göre, masaya bir kat saman serilir, tabakların altına ise güzel bir ekmek konurdu. Bu özel ekmekleri ya rahip verir, ya da Polonya'daki tanıdıklar gönderirdi. Yemeğe güneş battıktan sonra oturulurdu. Başlamadan önce ekmek bölünür ve dilekler iletilirdi. Yemekten sonra Adampollular Polonya'daki hemşehrileri gibi Noel ağacını süslerlerdi. Çam ağacı, Polonyalılar için Noel bayramının simgesi olan şekerlemeler, çeşitli cam ve kağıt süsler ile bezenirdi. Gece yarısında ise Adampollular, Katoliklerde gece yapılan tek tören olan Noel ayini için kiliseye giderlerdi. Bu ayin sırasında çeşitli Noel şarkıları söylenirdi. Çocuklar bayramın ikinci gününden itibaren birkaç kişilik gruplar halinde Noel şarkıları söyleyerek evleri dolaşır,bayram dileklerini iletir ve buna karşılık ev sahibinden çeşitli bağışlar, çoğunlukla da bayram kekleri toplarlardı. Adampol'da da, gençler ve yaşlılar Noel'den Üç Müneccim bayramına kadar genellikle çalgıcılar eşliğinde şarkılar söyleyerek dolaşırlardı. Üç Müneccim gününde kilisede tebeşir ve günlük kutsanır, evlerin kapısına ise, Hıristiyan inanışına göre, Hz. İsa'yı doğumundan kısa bir süre sonra ziyaret eden Üç Müneccim'in adlarının baş harfleri olan KMB (Kasper, Melhiyor, Baltazar) yazılırdı. Hıristiyanlar için önemli bir diğer dinî bayram, çarmıha gerilmiş Hz. İsa'nın dirildiği gün olan Paskalya'dır. Paskalya'dan bir önceki gün olan Cumartesi günü rahip sırayla bütün evleri ziyaret eder ve bu mutlu bayramın simgesi olan yumurtaları kutsardı.


Paskalya Pazarı bu büyük bayramın ciddiyeti içerisinde sakince geçerdi. Köylüler bu günü genellikle aile içinde kutlarlardı. Ancak gece, gelenek haline gelmiş şakalar -kimi zaman da oldukça ilginç şakalar- yapılırdı. Çitlerin başka yere taşınması,arabaların sökülmesi ve parçaların çatıya atılması her zamanki oyunlardı. Öncelikle genç kızların oturduğu evlerde şaka yapmaya özen gösterilirdi. Paskalya pazartesisi, Islak Pazartesi (Polonyaca: Şimigus Dıngus) olarak da adlandırılır. Bu günde suyla yapılan bütün şakalar hoş görülür. O günlerde en çok teneke yağların kovadan biraz daha ufak, genelde su kabı olarak kullanılan kutuları revaçtaydı. Tabii kızları en uygun şekilde ıslatmak her bekar delikanlının onuru idi. Bu arada yetişkinler de paylarını alırdı. Ayinin en kutsal anında tüfekle yüzlerce defa ateş etmek Adampol geleneğiydi. Geri kalan dinsel bayramlara gelince, Polonya köylülerinin inançları içinde en tipik olanlarının yalnızca birkaçından söz edeceğim. Meryem Ana Mum Bayramı'nda (2 Şubat), kilisede kutsanan büyük mumlar daha sonra, fırtınalı günlerde tehlikeden korunmak ve ölmek üzere olan kişilere huzur sağlamak için yakılırdı. Büyük bir dinsel bayram da "Tanrı Teni" bayramıydı. İşte bu günde bayram alayı bütün köyü dolaşırdı. Köyün karşı köşelerinde bulunan dört evde birer sunak kurulur, dinî alay bu yerlerde bir süre dururdu. Dinî bayraklar ve ermişlerin heykelleri taşınırdı. Beyaz giysili kızlar çiçek serperlerdi. Bu tip alaylar, kuraklık döneminde tarlalarda yağmur yağdırmak amacıyla da düzenlenirdi. Dinî bayramlar arasında önemli olan bir diğeri de Meryem Ana Tahıl Bayramı idi (15 Ağustos). Bu günde, daha donra evlerin duvarlarına asılacak olan büyük buğday çelenkleri kutsanırdı. Dualardan sonra Adampolluların çoğu evlerine dönerken meyhanenin önünde toplanırlardı. Çocuklar meydanda oynar, büyükler de birer kadeh votka içerken sohbet eder, akşam için sözleşirlerdi. Ortak eğlenceler için her zaman epeyce zaman ayırırlardı. Hemen her Pazartesi akşamı bir evde dans düzenlenirdi. Hatta kimi zaman hafta içinde de danslar düzenlenir, cümbüş haftalar boyu sürerdi. Ziyafet ve eğlence için hiçbir fırsat kaçırılmazdı. Bunları anlatmaya en önemlisinden, yani düğünlerden başlamak gerek. Adampollu çocuklar küçük yaşlardan itibaren kız-erkek birlikte oynarlar, büyüyünce de birlikte çalışırlardı. Kızlar ve oğlanların birbirlerini iyice tanımak ve beğenmek için çok fırsatları olurdu. Bir kıza âşık olan delikanlı, o kızın ailesini diğer evlerden daha sık ziyaret ederdi. Genellikle de beraberinde ufak bir şeyler getirirdi: Büyükler için nane likörü, kıza da şekerleme...Tabii bu henüz hiçbir taahhüt sayılmazdı. Evlilik konusunda son sözü, her şeyden önce oğlanının mal durumuna bakan büyükleri söylerdi. Oğlanın ailesi, kızı kabullendiği zaman kızın ailesine söz almak için giderdi. Drahoma miktarının tesbit edilmesinden sonra -bu meseleyi bir gecede çözmek bazen mümkün olmuyordu- söz kesme resmen ilan edilirdi. Bu vesileyle, çoğunlukla en yakın aile çevresi içinde yüzüklerin takıldığı küçük bir davet düzenlenirdi. Nişanlana kıza başka delikanlılar artık talip olamazlardı. Çünkü artık bu kız başkasının kısmeti demekti. Düğün, kızı kendi evine aldığı için, genellikle erkeğin evinde olurdu. Damat, bir davetliler grubu ve çalgıcılarla birlikte gelinin evine gelirdi. Gelin, bu gün için uzun beyaz bir elbise giyer, başına taç ve duvak takar, eline de bir çiçek buketi alırdı. Damat ise her zaman lacivert veya siyah takım giyerdi. Kızı, aile evinden, ekmek ve tuz ile babası uğurlardı. Nikâhı, kilisede Katolik rahip kıyardı. Nikah töreninden sonra, bazen 200-300 kez, tüfekle kutlama atışı yapılırdı. Daha sonra damadın evine gidilirdi. Gelinle güveyi, damadın babası, aynen kız babasının uğurladığı gibi "Allah onlardan hayatları boyunca ekmeği esirgemesin" dileğiyle ekmek ve tuz vererek karşılardı. Ve sonra düğün başlardı. Bu, çoğunlukla köy halkının bir araya gelmesi için bir fırsat olurdu. Herkes, daveti veren aileye bir şekilde yardım etmek isterdi ve gücü neye yeterse onu getirirdi. Domuz, tavuk, yumurta, av hayvanı, kek vs. düğünler pek gösterişli olur ve genellikle birkaç gün sürerdi. Davetliler yer, içer, danseder ve şarkı söylerdi.Şarkının, köy yaşamında önemli bir yeri vardı. Yalnızca düğünlerde değil, dinsel törenlerde ve günlük yaşamda da şarkı söylenirdi. Bu, köy halkı arasında sıkı bağlar oluştururdu. Güzel seslere değer verilir, yeni şarkılar öğrenilirdi. Köyde, kimileri Polonya'da bile artık unutulmuş yurtseverlik şarkıları dahil çok şarkı bilinirdi. Pek çok kişinin katıldığı vaftiz törenlerinde de şarkı söylenirdi. Katoliklerde isim konması, kilisede Katolik rahip tarafından yapılan önemli bir görevdir. Çocuklar Polonya köyüne yakışır şekilde, yalnızca Polonez adları alırlardı. Oğlanlar en çok Ludwik, Jozef, Mieczyslaw, Edward, Boleslaw, Franciszek adını alırlardı. Kızlar arasında moda olan isimler, Maria, Jadwiga, Elzbieta, Anna, Magdalena idi. Bu fırsatla düzenlenen davet evde yapılırdı. Tabii içki ve müzik eşliğinde... Matem zamanlarında da tüm köy birlik olurdu. Cenaze töreninden sonra komşular, merhumun anısına onun evinde toplanır, fırsattan istifade birkaç kadeh içilirdi. Bazen daha fazla içildiği de olurdu. Birlikte olmak için aile törenleri tek fırsat değildi. Karnaval sırasında da tüm köy neşe içinde eğlenirdi. Büyüklerinden izin aldıktan sonra gençler köy evlerinden birinde öğleden önce toplanır, burada değişik kılıklara girerlerdi. Oğlanlar en çok kız kılığına girerler veya general olurlar, kızlar ise prenses kılığına girerlerdi. Kılık değiştirme çoğu zaman öyle iyi yapılırdı ki gençleri bazen yakınları bile tanıyamazdı. Bu şekilde oyuna katılanlar bütün köyü dolaşır, el kol hareketleri yapar, ıslak çalar, maskaralık ederlerdi. Toplanan hediyeleri alayın çıktığı eve taşırlardı. Orada da akşam eğlence düzenlenirdi. Ertesi gün, eğer eğlenmekten bıkmamışlarsa başka bir evde toplanırlardı.Karnaval sonu da Adampol'da gösterişli bir şekilde ve iki gün boyunca -pazartesi ve salı- kutlanırdı. Bu amaçla geleneksel olarak lokmalar ve bisküviler hazırlanırdı. Teorik olarak salıyı çarşambaya bağlayan gecenin on ikisine kadar eğlenilirdi ama dansetmeye dalan gençler bu süreyi genellikle aşardı. Bu durum rahiplerin pek hoşuna gitmezdi. Karnaval sonu eğlencelerinin ertesi günü başlayan orucu vurgulamak için, ucuna boş yumurta kabukları ve balık şeklinde yapılmış hava kesesi takılmış çubuklarla köyde dolaşılırdı. Şarkı ve eğlence çok şeye eşlik ederdi. Köylüler kendi yaptıkları yastık ve yorganların içini kaz tüyleriyle doldururlardı. Yastık yapmak için kazların yolunması, Adampol'da, uzun sonbahar akşamlarının önemli bir uğraşı idi. Bu ayrıca, iyi zaman geçirmek ve sevgiliyle görüşebilme fırsatı demekti. Genellikle 10-15 kişi toplanırdı. İlginç öyküler anlatılarak, nükteler yapılarak hoşça vakit geçirilirdi. "Yolma" işi çoğu zaman gecenin on ikisine, bazen birine kadar, ev sahibinin masaya davetine kadar sürerdi. Kimi zaman bu iş yemekle bitmezdi. Eğer aralarında bir çalgıcı varsa dansa başlanırdı.Sık sık yapılan danslı eğlenceler, Adampol'de birkaç kişilik bir çalgıcı takımının bulunması sayesinde mümkün olabiliyordu. Erkeklerin çoğu en azından bir müzik aletini çalmayı bilirdi. Yetişkinler ve gençler müzik yaparlardı. Her grupta bir keman (çoğunlukla Jozef Biskupski çalardı), akordeon, flüt ve mandolin bulunurdu. Adampolluların anımsadıklarına göre, eğlenceler sırasında güçleri tükeninceye dek dansederlermiş. Polonez, Krakovlu, Oberek, Polka ve tango ile vals gibi Polonya dansları çok revaçtaydı. Adampol'daki her eğlence "Biz yaşadıkça Polonya ölmeyecek" sözlerini içeren Polonya Millî Marşı'nın söylenmesi ile biterdi. 1950'li yılların sonuna kadar Adampol'da bu şekilde yaşandı. Hayat ağırdı ama yaşamaya değerdi. Köyden ayrılmak, daha az çalışmak demekti ama bu daha monoton bir yaşam anlamına geliyordu. Çoğunluğun benimsediği bu yaşam tarzı, topluluğu kaynaştıran ve göçü engelleyen bir unsur idi.
























NASIL GİDERİZ?
Çorlu - Polonezköy arasındaki mesafe 1 saat 45 dakika. Polonezköy'e ulaşım için en kolay yol; Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Kavacık çıkışı ve yeni Riva yolu. Avrupa Yakası’ndan gelenler Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nü geçtikten sonraki ilk sapak olan Kavacık sapağından; Anadolu Yakası’ndan gelenler için Fatih Sultan Mehmet Köprüsü son çıkış olan Kavacık sapağından girdikten sonra Riva Yolu (Otoban) üzerinden ilerleyerek ve Polonezköy tabelalarını izleyerek Polonezköy'e ulaşabilirler.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder